Dr. Meltem Şentürk İle Saç Ekimi Hakkında Samimi Bir Röportaj
DK Klinik’in kurucusu Dr. Meltem Şentürk ile yaptığımızın röportajın ilk bölümünü yayınlıyoruz. Eğer kendisine sormak istediğiniz sorular olursa yazının sonuna yorum yazabilirsiniz. Kısa sürede cevaplanacaktır.
Saç dökülmesiyle karşılaşan kişiler kliniğinize geldiklerinde nasıl bir ruh halinde oluyor?
Kliniğimize gelen kişiler daha önce uzun süre birçok yöntemi denemiş fakat ne yaptıysa eski saçlarına kavuşamamış kişiler oluyor. Genel olarak saç dökülmesiyle ilgili herkesin hikayesi aynı… Kullanılan şampuanlar, kullanılan vitaminler, hatta bazı kişiler saçları daha fazla dökülmesin diye şapka kullanmayacak kadar bilinçliler. Bu yöntemler belli bir noktaya kadar etkili olsa da bir kez dökülmeye başlayan saç eski haline ne yazık ki dönemiyor.
Nasıl yani? Saç dökülmesi kaderimiz mi?
Aslında her birimiz günde ortalama 60 ila 100 saç kaybediyoruz fakat deri altından sürekli gelen yeni saçlar sayesinde bu döngüyü fark etmiyoruz. Genellikle belli bir yaştan sonra başta genetik mirasımız olmak üzere birçok faktörün etkisiyle saçlarımız geri dönülemez şekilde dökülmeye başlıyor ve yerlerine yenisi çıkmıyor.
Erkeklerin %40’ı 35 yaşına gelmeden kendilerine rahatsızlık verebilecek düzeyde saç kaybı yaşarken, kadınların %40’ı ise 50 yaşında hissedilir biçimde saç kaybı yaşıyor. Kısacası kadınlar erkeklere göre genetik olarak daha şanslı olmasına rağmen, saç dökülmesi her iki cinsiyet için de bir problem olarak karşımıza çıkıyor.
Kısacası bu durum birçoğumuz için kabul etmemiz ve birlikte yaşamayı öğrenmemiz gereken bir gerçek.
Peki saçlarımızın dökülmesini engellemek için yapılabilecek şeyler var mı? Saati geri alabilir miyiz?
Saati geri alamayız fakat hayatımızda yapacağımız değişikliklerle saç dökülmesinin ertelenmesini sağlayabiliriz.
Proteini yüksek oranda bulunduran somon gibi gıdaların tüketilmesi keratin üretimini arttırır ki keratin saçımızın yapıtaşlarından biridir. Fındık, fıstık, ceviz gibi Omega 3 ve Omega 6 bakımından zengin gıdaları da diyetimize eklemeliyiz. Ispanak gibi demir miktarı yüksek gıdalar, mantar ve yumurta gibi D vitamini yönünden zengin gıdalar saçlarımızın güçlenmesi için kritik öneme sahiptir.
Saçlarımızın dışarıdan kimyasala maruz kalma sıklığını azaltmalıyız. (saçın boyanması, jöle kullanılması vb). Stresten olabildiğince uzak durmalıyız ve eğer saç dökülmemiz yeni başladıysa bir dermatoloğa görünüp PRP tedavisinin uygunluğunu araştırmalıyız.
Bazı etken maddeye sahip şampuanlar kullanıldığı süre boyunca saçların çıkmasını destekleyebilir. Bu konularda bilgi almak için mutlaka bir hekime başvurmanızı öneririm.
Saç ekiminin nihai çözüm olmadığı söyleniyor. Çevremizde saçını birkaç kez ektirmek zorunda kalan kişiler duyuyoruz. Doğru mu?
En sık karşılaştığımız sorulardan biri de bu. Ben bu konuda hastalarıma hak veriyorum çünkü belki kredi çekerek belki borçlanarak belki de küçük birikimlerini kullanarak saç ektirmeye gelen hastalarımız oluyor. Yapılacak işlemin ileride yeniden tekrarlanabilme ihtimali dahi onlar için hayal kırıklığı yaratabiliyor.
Hekimler olarak onları ileride hayal kırıklığı yaşamayacakları şekilde yönlendirmemiz gerek. Üzülerek gözlemliyoruz ki 24-25 yaşında ilk saç ekimini yaptıranlar var. Bu kişilerin tamamının saç dökülmeleri henüz tamamlanmamış. Muhtemelen önlerindeki 8-10 sene boyunca saçları dökülmeye devam edecek ve 35 yaşına doğru saç dökülmeleri tamamlanmış olacak. İşte saç ekimi ancak saç dökülmesi tamamlanmış kişilere yapılması gereken bir işlem. Eğer saç dökülmesi devam eden bir kişiye saç ekerseniz, 2 sene sonra dökülmeye devam eden yerlere yeniden saç ekmek zorunda kalırsınız.
Saç dökülme düzeni belli olan kişilere ekim yapılırsa böyle bir risk olmaz. Ektirdiği saçını hayatı boyunca kullanabilir.
Saç ekimi işlemi yeni yeni duyulmaya başladığı zamanları hatırlıyorum. Türkiye’de de birkaç ünlü saçlarını ektirmişti fakat ektirdiklerini anlayabiliyordunuz. Bugünkü saç ekimlerini anlamak oldukça güçleşti. Sebepleri ne? Alanınızda nasıl değişiklikler oldu?
Birkaç sebebi var. Kısacası sebepleri teknik iyileşmeler (ekimden önce ekim kalitesini arttıran kimyasalların kullanılmaya başlanması) , bu alanda yapılan araştırmaların artması ve doktorların aralarında yaptığı birikim alışverişi.
Tabii herşeyden önce ekimi yapan hekimin ve ekibin tecrübeli olması gerekiyor. Hastanın donör bölgesinin kalitesi, saç ön çizgisinin yaşa uygun şekilde belirlenmesi, saç ekilen bölgelere göre yoğunluğun doğru şekilde belirlenmesi, saç ekim yönünün doğal görünümüne uygun şekilde dizayn edilmesi gibi birçok faktör saçlarınızın doğal görünüp görünmediğini etkileyecektir. Bu maddelere dikkat edildiği müddetçe saçlarınız doğal bir görüntüye sahip olur.